Yüksek Öğretime Geçiş Sorunu

Untitled-1DMINWGLHAV81909

Arpa eken Buğday biçemez. “Türk Atasözü” Bu makalede, Yüksek Öğretim’e Geçiş Sınavı (YGS) sonuçları tartışılmaktadır. Bu amaçla öncelikle sınava ilişkin sayısal bilgiler verilmektedir. Bu bilgiler ışığında 2014 sonuçları, son 5 yılın YGS sonuçlarıyla karşılaştırılarak değerlendirilmektedir. YGS Sonuçları YGS sınavlarına 2014 yılında 2.086.115 kişi başvurmuş, bunlardan 1.950.163 sınava girmiştir. Başka bir anlatımla sınava başvuranların 57.525’i sınava katılmamıştır.

Öte yandan sınava giren 50.000 kişinin puanları hesaplanamamıştır. ÖSYM dilinde puanı hesaplanamayan aday demek, sıfır çeken öğrenci demektir. ÖSYM daha ince ve zarif bulduğu için puanı hesaplanamayan aday demeyi tercih ettiğine göre biz de öyle diyelim. Ancak toplam 6 YGS testinden 50.000 kişinin sıfır çekmesi pardon puanı hesaplanamayan aday durumunda olmasını da altı çizilmesi gereken bir başarı olarak kayıtlara geçirelim.

Üstelik sadece Türkçe, matematik, fen ve sosyal testlerinden 4’er net yapan öğrenciler 140 puan barajını aşarken bu testlerden 10’ ar net çıkaran adaylar da 200 puan alıyorlar. Son 5 Yılın Panoraması Son dönemde eğitim kamuoyunda genel olarak akademik başarının düştüğü yönünde yaygın bir görüş birliği bulunmaktadır. Bu açıdan YGS sonuçlarına biraz daha yakından bakalım ve bu amaçla 4 ayrı test diliminde gerçekleşen doğru yanıt oranlarının dağılımını inceleyelim. Gerçekten tablo düşündürücüdür. Görüldüğü gibi 2010 YGS sonuçlarına göre bütün testlerde net doğru yanıt oranları belirgin bir biçimde düşme eğilimindedir. Özellikle matematikte başarı yarı yarıya düşerek trajik bir hâl almıştır. Bu tablo karşısında eğitim kamuoyunun derin bir suskunluk içinde olması, susma nezaketiyle açıklanabilir mi? Ancak bu derin ve bilgece suskunluk, kayıtsızlıktan ya da sorumsuzluktan kaynaklanıyorsa o zaman bu durum daha elem verici olmaz mı! Fabrika Ayarları Durum şöyle de özetlenebilir:

2014 YGS sınavına giren çocuklarımız 2010 göre daha başarısız sonuçlar aldıklarına göre bugün dünden daha başarılı öğretmen, mühendis ya da doktor yetiştirdiğimizi söyleyebilir miyiz? Evet, diyorsak daha giriş aşamasında örneğin 100 sorunun 10’una doğru yanıt verenlerin 20 doğru yanıt verenlerden daha başarılı olduğunu da söylemiş oluruz. Böylece 10’un 20’den daha büyük olduğunu da kabul etmiş olmaz mıyız? Talebe göre neredeyse herkese yükseköğretim olanağı arz etme politikalarının dayanılmaz popülaritesi de burada özel bir öneme sahiptir. Ne var ki arz talepten fazla olunca nitelik azalırken sadece nicelik artar. Bugün olan da budur.

İlk ve ortaöğretimde düşen başarı tsunami dalgaları gibi gelip Yüksek Öğretim’in duvarlarını yıkmaktadır. Dolayısıyla “Yarım imam dinden, yarım doktor candan eder.” formatıyla fabrika ayarlarında çalışan üniversitelerimizin kalitesi her geçen gün daha çok sorgulanmaktadır. Acaba gemi su alırken kaptan köşkünde dans müziği eşliğinde eğlenenler, alabora olurken de vals yapabilecekler midir? Belki de valsi gönülden sevenler, bu savruluşun müziğin temposu ve hayatın (Burada hayat piyasa anlamındadır.) olağan akışına da uygun olduğunu bildikleri için ağustos böceği gibi yaşamayı tercih ediyorlardır.Ancak gelecek kuşakların sorunlarına dikkat çekmek isteyenlerin seslerinin duyulmaması için yaylı sazlar eşliğinde tempo tutarak karaya oturmak üzere olan gemiden daha ne kadar el sallanabilir? Deniz Bitmek Üzere Yakında şöyle bir duyuru ile karşılaşabiliriz:

“Sayın yolcular, kaptanınız konuşuyor; deniz bitmek üzeredir!”. Şöyle de denebilir: “Tünelin ucunda görünen ışık üzerinize gelen trenin ışıklarıysa karartma yöntemleri ile gerçekler daha ne kadar saklanabilir?”. Bu bağlamda özellikle ÖSYM soruları ve doğru yanıtları ayrıca iller ve okullar düzeyinde başarı oranlarını gizleyerek büyük işler başarmaktadır. Bu arada yeni adı Ölçme Seçme ve Yerleştirme Merkezi olan ÖSYM, sınav verilerini analiz etmek durumunda değil midir? Bu görevi gerçekten yapıyorsa ölçme, seçme ve yerleştirme kriterlerini akademik dünyayla ve eğitim kamuoyuyla paylaşmak durumunda değil midir? ÖSYM başkanı Sayın DEMİR sınav bilgilerinin kamuoyundan saklandığına yönelik eleştirilere şöyle yanıt veriyor: “Şeffaf bir kurum olacağız, şeffaflığın zirvesinde olduğumuzu söyleyebilirim, her aday kendi cevap kâğıdını görebiliyor ( Dikkat, soruları ve cevap anahtarlarını göremiyor.), soruların yayımlanmaması şeffaflığa aykırı değil. Biz de parlamentodan geçen kanun doğrultusunda ( Sınav sonuçlarını bilgi edinme yasasının dışına çıkarılması kastediliyor.) sorularımızın yüzde 20’sini yayımlayacağız dedik ve yayımladık… Bu sayı yeterlidir…” (Basın) Sizce de yeterli midir? Bu açıklama eğitimin doğasına, sınav etiğine, şeffaflığa, kurumsal hesap verebilirliğe, hakkaniyete uygun mudur? Dönüt, düzeltme ve geribildirim gibi öğrenme sürecinin ayrılmaz aşamalarına uygun mudur? Değerli eğitimciler, uygunsa siz de söyleyin ve bundan böyle yaptığımız sınavların soru ve yanıtlarını öğrencilerimizle paylaşmayarak hep birlikte hayatı tersinden okutmaya devam edelim.

En azından bizde ÖSYM gibi bu soruları tekrar sorabilirim diyerek açıklamadığımızı belirtelim ve uygun adım yürümeye devam edelim. Bitirirken… Gerçekler acı da olsa bitirirken bir espri de biz yapalım. Böylece hem koroya katılmanın hazzını yaşarız hem de solo olmanın keyifli yalnızlığından kurtuluruz. Karartmadan sadece meraklı kediler sorumlu tutuluyorsa, ülkemizde mizah anlayışı gelişiyor demektir!